Türkiye’nin Hikâyesi – Eğitim Sistemi Kötü; Peki Senin Eğitim Sistemin?

“Bizim ülkede eğitim sistemi berbat, ezberci zihniyetle öğrenciler harcanıyor.” Bu sözü söylemeyen ülkede kaç kişi kaldı bilmiyorum. Her söyleyen de nedense sorunu kendisi bulmuş gibi müneccim bir edayla söylüyor bu cümleyi. Bu cümle artık Türk halkı klişeler listesinin en tepesine oturdu. O kadar klişeleşti ki artık bir sohbet grubunda konu bulunamadığında “havalar da çok ısındı”, ” sıcak yok da nem çok” tan daha çok ortaya atılır oldu. Bu sözü artık hiçbir duygu içermeden, olanca hissizliğimizle düşünmeden söylüyoruz.

 

Kabul, bir sorunun çözülmesi için önce sorunun farkına varmak gerekli. Fakat ülkede en az ilgisi bulunan vatandaştan ülkenin cumhurbaşkanına kadar eğitim sisteminin kötü olduğu kabul ediliyor. Bunca yılın ardından gelen çözümün geçmiş birkaç dönemin eksikliklerini tamamlaması mümkün olmasa da bundan sonrası için umut verdiğini söyleyebiliriz. Millî Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’ un yeterliliğinden ve gayretinden hiçbir siyasi veya toplumsal kesimin şüphesi bulunmuyor. Umarız ki “treni kaçırmış bu milletin” geçmişten kat kat daha çok gayret ederek arzu edilen seviyeyi yakalaması sayın bakanın öncülüğünde millî eğitimin düzelmesiyle sağlanacaktır. Bu durumda umut etmek ve görevi kabul edene destek vermek bize düşen sorumluluklar.
Yeterli mi?

Bir sorunun düzelmesi için soruna varmak sadece ilk adım, görevi kabul edeni desteklemek de bize düşen tek sorumluluk değil. Hayatta, devletsel ve toplumsal düzenlerde, iş dünyasında; kısacası insanî her oluşumda sorunların düzelmesi ve iyiye ulaşılması için en öncül şart çözümü ve iyiyi talep etmektir. Tüketici iyiyi talep etmediği sürece üretici veya sorumlu kurum ve şirketler zahmetli ve maliyetli olanı değil zahmetsiz ve düşük maliyetli olanı üretme eğilimindedir. Bütün ürün ve hizmet tüketimlerinin temelinde bu arz-talep ilişkisi yatar. Siyaset, ekonomi, tüketim ve her türlü alanda tercihlerinizi iyiyi talep etmek üzerine yaparsanız arz edilenin kalitesi ve seviyesi talebinize göre yükselecektir. Dolayısıyla eğitim sistemi de aynı paralelde sorunun farkında olan ve iyiyi yüksek sesle talep eden güruhun sayesinde düzelebilir, nitekim bugünkü iyiye doğru gitme ve değişim sinyalleri tamamen yüksek sesle çıkan bu taleplerin sonucudur.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk' un göreve gelmesi eğitim adına umutları arttırdı.

 

Türkiye’ nin hikayesi serisindeki  tüm yazılarla vermek istediğim mesajın temelinde şu yatıyor; devlet toplumsal sorunları çözmek için yetkili yapı olsa da çözüm kalıcı ve uzun vadeli olarak devleti de oluşturan toplumun içinde bulunabilir. Bozuk düzenlerin sorumlusu devletin ötesinde devletin de bozuk olmasının sebebi toplumdur. Devlet, toplumu etkileyen politikaları üreten ve uygulayan olsa da devlet toplumun doğrudan doğruya bir sonucudur. Neticede cumhurbaşkanı da bakanlar da bu toplumun içinden çıkmış kişilerden oluşuyor.
Tek Sebep ve Tek Çözüm Eğitim Sistemi Değil!

Bu mesajı eğitim konusunda özelleştirdiğimizde şu mesaj ortaya çıkıyor: devletin belirlediği eğitim sistemi, insanların yeterli donanımda yetişmemesinin birinci sebebi olsa da tek sebebi değil. Önce iyi bir sistemi talep etmemiz gerekiyor; bunun için de iyi bir eğitim ile neyi kast ettiğimizi bilmemiz. Yani eğitim sistemi kötü de öğrenciler eğitim sisteminden neyi bekliyorlar? Bu sistemde olmayan ama ihtiyaç duydukları kazanımlar neler? İdeal bir eğitim sistemini tüm detaylarıyla bilmek öğrencinin sorumluluğu olmasa da ne öğrenmesi gerektiği hayallerinin, hedeflerinin ve isteklerinin ne olduğuyla doğrudan doğruya alakalı. Gençler ihtiyaçlarını, bunları karşılamakla yükümlü olan devlete yüksek sesle ifade ederse  devlet önünde sonunda sorunu çözmek zorunda kalacaktır; son zamanlardaki söz konusu olumlu gelişmeler gibi.

Eğitim sistemi ne kadar kötü olursa olsun öğrenciler kendilerini eğitip teknoloji dünyasına adapte olmalı
by Erwin Andrade on Unsplash

 

İhtiyacının, isteklerinin ve hedeflerinin farkında olarak neyi öğrenmesi gerektiğini bildikten sonra oturup devletin sorunları çözmesini mi beklemeli bu gençler? Elbette hayır! Küreselleşmeyle birlikte bilginin, ilmin giderek demokratikleştiği ve bilgiye ulaşmanın daha da kolaylaştığı bir çağda gençler sadece şikayet edemez. Millî eğitim kötü, peki kişisel eğitimimiz nasıl?

 

Sorumuz bu: biz kendimizi ne kadar eğitiyoruz? Kendİmizi eğitmek için internet dünyasında ve dışarıda bu kadar platform, kuruluş ve websitesi varken bu kaynakları kullanma konusunda ne kadar istekli ve azimliyiz?

 

Eğitim sistemi ne kadar kötü olursa olsun öğrenciler kendilerini eğitip teknoloji dünyasına adapte olmalı

Sorunları başkasına yıkmak bizde kazanılmış bir alışkanlık maalesef. Millî eğitimden istediğimizi alamıyorsak istediğimizi elimizdeki kaynakları kullanarak almaktan başka bir çaremiz bulunmuyor. Günün sonunda millî eğitimi bahane ederek kendimizi eğitmediğimizde hiçbir zaman hedeflerimize ve hayallerimize erişme imkanı bulamayacağız.

Kişisel eğitim için çevrimiçi yolları ve toplumsal kuruluş kaynaklarını kullanmak ve arttırmak yoluna gitmeliyiz. Toplumsal kuruluşlar yani sivil toplumu ve çevrimiçi eğitimi olanakları başka yazılarda detaylı inceleyeceğiz.

 

batihandizdaroglu.com