Türkiye’nin Hikayesi | Doğru Yere Bakmak

Son birkaç senedir Türkiye’ de siyasetin Türk halkının yaşantısının ciddi biçimde hakim olduğu, siyaset, ekonomi, eğitim ve topluma dair tüm düzenlerin sarsıntıya uğramaya başladığı, toplumun giderek onu birbirine bağlayan unsurlardan ayrışarak kutuplaştığı üzüntüyle görüyoruz her birimiz. Her birimiz ki, hem bu durumdan üzüntü duyuyor hem sebebin bir parçası oluyor hem de sebeplerin birer olumsuz sonucu halini alıyoruz.

 

Barışmayan, barışabileceğini umut dahi edemeyen topluluklardan oluşup zorlukla ayakta duran bir topluma doğru evriliyoruz. Geçirdiğimiz her gün haddinden fazla önem atfettiğimiz unsurlar yüzünden daha da kötü bir hale geliyoruz.

 

 

Bu yazıyı kaleme almamın amacı şikayette bulunmak değil. Zaten bizim ülkede kimi dürtsen aşağı yukarı yukarıda ifade ettiklerimden yakınır. Biz şikayet etmeyi çok severiz, çünkü şikayet edecek binlerce dert buluruz, bunu da gerekli gereksiz her hususu gündemimize sokarak yaparız. Her birimiz büyük siyasetçilerizdir, çözüm bulmadan sadece derdi söyleriz ama. Bizde siyaset budur. Şikayetçi siyasetçileriz kısaca.

 

Bizim bir de bir huyumuz vardır, hep sonuç odaklı davranırız. Bu yüzden bir meseleyi sonucuyla değerlendiririz. Bizde niyetin bir önemi vardı belki önceden, ama gittikçe bize ne verildi ya da ne verilmediye daha da çok odaklandığımız için niyetin önemli bir boyutu kalmadı.

Sebep!

Önümüze sıcak gündeme dair birkaç sonuç atıldı, biz de bu kısa vadeli sonuçları tartışıp birbirimizle kavga etmekten, bu ülkeye ve bu ülkenin insanına karşı yapılmış uzun vadeli kötü niyetli planları göremedik bile. Dilimize yabancılaştık, medeniyetimize yabancılaştık, birbirimize ve kendimize yabancılaştık.

 

 

Hani hep diyoruz ya, üreten bir ekonomi değiliz, tüketen bir ekonomiyiz. Binlerce defa herkesin kullandığı bu cümleyle yakınmayı çok sevdik. Tüketen bir ekonomiyiz, çünkü tüketen bir toplumuz. Üretken bir ekonomi değiliz, çünkü üretken bir toplum değiliz.  Sonucu sevdiğimizden sonuçta bize verilene odaklandık, bizim ne vermemiz gerektiğine değil. Sebep dertlidir, sebep zahmetlidir. Sonuç öyle mi? Sonucu değerlendirmesi, yargılaması daha kolaydır.

 

Biz yol çizmeyi bir türlü beceremedik. Her insanoğlunun hem şahsi bir yola, bir hikayeye; hem de ailesiyle, dostlarıyla, halkıyla ve ülkesiyle birer kutlu hikayeye sahip olması gerektiğinin farkına bir türlü varamadık. Yürüdüğümüz yol var mıdır, nasıl olmalıdır bir türlü ilgilendirmedi bunlar bizi. Bize ne verildi, bize ne verilmedi bu önemli oldu bu sebeple. Bir çoğumuzun işini hakkıyla yapmamasının, işin sonunda ücreti nasıl daha hızlı elde ederim diye düşünüp ” kurnazlık” yapmasının sebebi de sonuç aşığı olmamız. Fazla örnek vermeye gerek bile yok, evinize gelip üstünkörü iş yapan tamirciden, kısa mesafe diye almayan, birkaç lira da olsa para üstünü vermemek için “bozuğum yok” yalanını söyleyen taksicilerin ne kadar çok olduğuna bakın, yeterlidir. Bir de kendi hayatımıza bakalım her birimiz.

 

Bu kadar yakınmadan ve eksiklikleri tespit etmekten sonra ne mi yapacağız?

Sonuç insanı değil, sebep insanı olacağız. O sebep ki, üzerinde yürüdüğümüz kendi hayatımızın yolu, bu toplumun ve bugüne kadarki medeniyetimizin yoludur. O yol ki, her birimizin o yolda şahsi, ailevi, toplumsal ve ülkesel birer kutlu hikayesi var. O hikaye ki, zahmete talip olmak, çalışkanlık, helal haram nedir bilmekle, hak yememekle örülü bir hikayedir.

Biz böyle bir yolun yolcusu olmadan, önce kendi içimizdeki adaletsizliği, haksızlığı, hakka girmeyi, adam kayırmayı, ötekileştirmeyi, tahammülsüzlüğü, tembelliği, konforculuğu, kolaycılığı kapı dışarı etmeden siyasetten, devletten, ekonomiden, eğitimden bu zehirlerin atılmasını bekleyemeyiz. Şikayet ettiğimiz sonuçların sebebiyiz.

 

 

Artık kafamızı doğru yere çevirmenin vakti. Her birimiz, bu ülkeyi kurtarmadan önce kendi “ülkemizi” kurtarmasını; önce kendi hayatımızı düzeltmesini bileceğiz. Sonra ailemizi, arkadaş ve çalışma çevremizi, içinde bulunduğumuz toplulukları ve nihayet bu toplumu düzelteceğiz.

 

Bunların olduğu o gün, inanıyorum ki Türkiye maddi ve manevi refahı yakalamış, kutlu bir yol çizmiş, kendisi, toplumu, ülkesi ve dünya için üreten, bilinçli, hayat misyonu olan insanların ülkesi olacak.

 

Bu yol, bir siyasi görüşün yolu değildir. Bu yol ve bu hayal vatansever, çalışkan vatandaşların hikayesidir. Bu, Türkiye’ nin hikayesidir.

 

Son yazılar için tıklayın.