Milli Bir Hedef Olarak Girişimcilik

Her birimiz, erken yaş ve eğitim dönemlerinden itibaren mesleki olarak birtakım hedefler belirleriz. Lise sıralarında alan seçimiyle ciddileşmeye başlayan mesleki hedefler, üniversite hazırlık döneminde kesine yakın şekillenir. Birçoğumuz da üniversitede tercih ettiğimiz bölümün aktif olduğu sektörlerde çalışma hayatına başlarız, devamı da kariyer hedeflerimizle aramızda süregelen bir savaştan ibarettir. Kimimiz, daha çılgın kararlar verir, risk alarak bilgi sahibi olduğu sektörde iş kurar, yani kendinin patronu olur. Ben de bu yazımda işte bu çılgınların, çok da çılgın olmasa da kaptanı olduğu bir gemide hayatını sürmek isteyenlerden bahsedeceğim; yani girişimcilerden. Ancak girişimcileri, girişimciliği bir bütün olarak ele almaktan ziyade, yalnızca girişimciliğin milli bir hedef olup olmayacağı kritiğini yapacak, milli düzeydeki öneminden, ülkesel katkısından bahsedeceğim.

 

Girişimciliğin ülkesel boyutunu ele alacaksak, ülkemizi, ülkemizin ekonomisinin dinamiklerini de göz önünde bulundurmak gerekli. Türkiye, dünyadaki en girişimci ülkelerden birisi konumunda. Kendi işinin patronu olan vatandaşların oranı %34, Yunanistan’dan sonra en yüksek orana sahip ikinci ülke. Önemli bir pozitif özellik olsa da ülke ekonomisine katkısı düşündürücü. İflasın eşiğindeki Yunanistan’ın birinci olması daha da düşündürücü. Makroekonomik açıdan bakıldığında çok da ciddiye alınmayacak bir istatistik olduğu ortada. Ancak, Türk toplumu, başarılı olmasa da, dünyanın en girişimci ruhlu toplumlarından birisi. Farklı bir perspektiften, farklı bir istatistikle bakalım.

Kendi işinde çalışanların toplam istihdamdaki oranı

 

Türkiye, G20’ nin, yani en gelişmiş 20 ekonominin bir araya geldiği oluşumun içinde. Dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi olmasına rağmen, Global 500( dünyanın en büyük 500 şirketi) içerisinde tek bir şirketi, markası olmayan bir ülke. Kısacası; büyüğüz ama marka değiliz. Üretiyoruz, ama marka üretmiyoruz. Haliyle de etiketsiz, markasız yapmış olduğumuz üretimlerin ekonomimize katkısı da düşük seviyelerde seyrediyor. Markalaşma sorunu yaşayan ülkemizin çözümü yine markalaşmakta yatıyor. Tam bu noktada girişimciliğin önemi açığa çıkıyor.

Fortune 500 companies ranked by concentration in capital

 

Girişimler, marka değeri yüksek olması gereken şirketlerdir. Farklı sektörlerde hizmet verecek, yenilikçi, farklı ve pratik çözümler ve değerler sunan girişimler, ülke ekonomisinin de; hatta dünya ekonomisinin de geleceği, lokomotifi durumunda. Bu yüzden ülkenin kalkınması için planlama ve yürütme sürecini doğru yapabilecek girişimlere ihtiyaç var. Endüstriyel devrimler, teknolojide ve internet dünyasında yaşanan gelişmeler de göz önünde bulundurularak girişimcilik alanında atılacak adımlar, küresel çapta girişimlerin ülkemizden çıkması için büyük önem arz ediyor. 10 yıl sonra Global 500’ de şirketimizin olmasının tek yolu ürün veya hizmet ihraç edecek, küresel çapta faaliyet gösteren girişimlerin çıkmasıdır. Bu yüzden girişimci olmak isteyenlerin girişimciliği milli bir hedef olarak da ele almasında fayda olacaktır.

daha fazla yazı için batihandizdaroglu.com’ u takip edin.

[one_third]

/bthndzdrgl

[/one_third][one_third]

/BHDizdaroglu

[/one_third][one_third]

/BHDizdaroglu

[/one_third]